@fyznr.yldz
Arapça eğitimi için gittiğim Ürdün'de farklı bir dünya ile karşılaşacağımı tahmin ediyordum ancak benimle birlikte duygularımın da daha önce uğramadığı yerlere gideceğini düşünmemiştim ta ki dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Petra'ya gidene kadar. Harika deyince büyülenmeye hazır bir şekilde gidiyorsunuz zaten. Arap çöllerinde kayıp bir mücevher, dünyanın da en gizemli antik kentlerinden biri, 3000 yıllık tarih...
Ancak hayal edebileceğinizin ötesinde bir hayatla karşılaşıyorsunuz. Bedeviler sizi asıl girişe kadar atlarla götürmeyi teklif ediyorlar. Hava 25 derece, güneş tam tepede, bu fikir cazip gibi görünse de atların o haline üzülüp sitemkar bir şekilde yolunuza devam ediyorsunuz... Hayatımda ilk defa bedevilerle karşılaşmıştım. Onları görünce, yerli halk olduğunu anlıyorsunuz, giyimleriyle tavırlarıyla zaten kendilerine dikkat çektirip bunu belli ediyorlar. Ama bedevi deyince daha farklı geliyor kulağa.
Bizim hayran ve hayret dolu bakışlarımız arasında onlar gülüşüp şakalaşıyorlar aralarında. Hep öyle olur ya ait olduğun topraklarda daha emin olursun diğer insanlar ziyaret edip gider, değişir ama sen hep ordasındır, başının düştüğü, hayat mücadeleni verdiğin yer orasıdır. İnsanoğlunun yaşadığı coğrafya ile zaman, mekan ilişkisinin en çarpıcı örneğidir bedeviler...Çöl insanları farklıdır, çöl aceleye gelmez derler, asla büyük adımlar atmazlar, koşmazlar, küçük ve hafif adımlarla yürümek gerekir kuma gömülmeden ilerlemek için. Bu hal, hayat felsefelerine de yansımıştır, hayatı hiç aceleye getirmezler...
Biz öyle miyiz? Koşa koşa yaşıyoruz bu hayatı peşimizden at koştururcasına... Orada bile acele ediyoruz... En azından tüm günümüzü ayırmanız gereken, bolca tefekkür edip düşünmemiz gereken antik kentten ne kadar fotoğraf çeksek kardır diyip o anda olamadan 3 4 saat içinde geri dönüyoruz... Evet bedeviler diyordum... İçimde bir merak var ama çekiniyorum biraz. Dilimiz farklı yanlış bir şey söylerim sonra konuşma nasıl ilerler bilmiyorum. Her zaman için çocuklarla iletişimim daha kolay olmuştur. Onlarla aynı dilden konuşmasam da aynı dilden gülmeyi başarıyordum. Bir grup çocuk gördüm eşeğin başında. Yaklaştım, ses verdim ama öylece bakıyorlardı dikkatli ve bir o kadar çekimser bakışlarla... Akıllarından ne geçiyordu merak ediyordum. Acaba ürkütmüşmüydüm onları? Oysa ki buraların yabancısı olan bendim, o çocuklar değil.. Benim de hatam var yanında o kadar çanta taşıyorsun içine onlar için de küçük bir hediye koy değil mi? Öyle ses versem daha hoş olmaz mıydı?
Uzaklardan bi abla gelmiş hayatımız dilimiz farklı ama beni düşünmüş, kıymetli görmüş diye mutlu olurlardı belki de... Ben mutlu olurdum çünkü biliyorum. Her ne kadar kaderleri farklı olsa da çocuklar dünyanın her yerinde çocuktur. Ben oradan heybemi doldurup dönmek istiyordum ama neden ben onların heybesi için bişey götürmemiştim... Onlar Türkiye'ye gelme fırsatı bulamazlar belki ben onlarda küçük de olsa bir iz bırakabilirdim. Aslında bizde adettir ziyaret için gidilen yere ele boş gidilmez. O koşturmacada durup ince şeyleri düşünmeye vaktimiz kalmadı işte. Öyle çok dalgınız ki karşılamayı da uğurlamayı da unuttuk...
Bu da içimde kalan bir iyilik olsun, beni oraya çağırıyor şimdi... Elimde bu fotoğraflar ve hatıra olsun diye aldığım bir kaç birşey var. Anılarımı, duygularımı söylemiyorum bile... Düşünüyorum da onlar bedevi biz medeni mi oluyoruz şimdi?
Comments