Herkes bu dünya da kendi dertlerine göre şekil alan bir savaşa sahiptir. Herkese göre ismi değişen bu mücadelelerin ortak bir özelliği var ki o da bu savaşların sadece bizi yani sadece savaşan kişinin benliğini ilgilendirmesidir. Aslında farkında olsak da olmasak da hem bizim benliğimizi hem diğer insanların benliğini ilgilendiren başka bir mücadeleye daha sahibiz. İyiliğin kötülükle olan mücadelesi. Bu mücadele anlayışı küçük yaşlardan itibaren aslında bize masallarla, hikayelerle işlenmiş durumda. Tıpkı şu hikayede olduğu gibi:
Bir gün dede ve torunu dedenin evinin önünde oturuyorlarmış. Dedenin iki köpeği varmış, biri siyah biri de beyaz. Bunlar durmadan kavga ederlermiş. Dedesi ile otururken kavgaya şahit olan torunu, ‘’neden iki köpek var’’ diye sormuş dedesine. Zira bir köpek, evi korumak için yeterliymiş
Dede ise onların birer sembol olduğunu dile getirmiş. İyilik ve kötülüğün sembolü. ‘’Şu gördüğün köpekler gibi iyilik ve kötülük de içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları’’ demiş. Torunu ise her mücadelenin bir kazananı olduğunu düşünmüş ve ‘’Bu mücadelenin kazananı kim olur?’’ diye sormuş. Dedesi, ‘’Ben en çok hangisini beslersem bu mücadelenin kazananı o olur’’ diye cevaplamış. Belki bu hikayeyi, belki de bu hikayenin farklı bir varyasyonunu duymuşsunuzdur. Çünkü aslında hikayeler geçmişten günümüze insanlığın varlığıyla ilerleyen unsurlardır ve bu iyilik-kötülük savaşı her milletin ve her geçmişin ortak bir özelliğidir.
İçimizdeki iyiliğin mi yoksa kötülüğün mü galip geleceğine biz karar veririz ve seçimlerimizin sonuçlarını yaşarız. Yaşamımızı, içimizdeki iyiliği beslemek üzere şekillendirmeli ve bu doğrultuda bir iyilik felsefesi inşa etmek, gelecek nesillere böyle kıymetli bir miras bırakmak için çaba göstermeliyiz. Bunu yapmalıyız ki varlığımız da yaptıklarımız da iyilik olsun.
Comments